All posts by Murat Gezgin

İz bırakan değerli anlar…

 

Sevgili Kardeşimiz Kerim Kazgan’ın 1 Mayıs Yazısı

O gün…..

Her sene o güne yaklaştıkça zaten Allah vergisi hafızam daha da bir detaylı çalışır maalesef….
Amacım hiçbir şekilde siyasi bir mesaj vermek değil, sadece bir Fenerbahçe sevdalısının gençliğe giriş yıllarında yaşadığı bir anıyı paylaşmak…..
Yorumu tamamen size kalmış……
Yıl 1977…..
Günlerden 1 Mayıs Pazar……
Güzel İstanbul o gün bir başka güzel güne uyanmıştır…
Memlekette anarşi denen illet yavaş yavaş filizlenmektedir, ama hala çok büyük bir olay olmamıştır o güne kadar….
Fenerbahçe geçen sezon haftalarca önde götürdüğü ligi bugün bile yaşı 50 ve üzeri olanların unutamadığı Adanademirspor mağlubiyetiyle başlayan bir dizi felaketle Trabzonspor’a kaybetmiş olmanın hırsıyla sezona başlamış ama bu senede Karadeniz fırtınası karşısında bir türlü direnç gösterememektedir.
16 takımlı 30 haftalık Ligde 24 hafta geride kalmıştır ve 2 puanlık sistemde Trabzonspor 6 puan farkla Fenerbahçe’nin önündedir.
Fenerbahçe’nin o gün Bursaspor’la maçı vardır, maç 3 sene önce adı Mithatpaşa’dan İnönü’ye dönmüş o eşi bulunmaz stattadır.
Fenerbahçe seyircisi için o zamanlar Kadıköy’deki mabet daha hayal bile değildir….
İnönü Fenerli için çoğunlukla motorla/vapurla gidilen karşıdaki mabettir o zamanlar…..
Zaman o kadar eskidir ki Kadıköy Beşiktaş vapur seferleri bile daha başlamamıştır. Kadıköylü için ya motor ya da Karaköy vapuru alternatiftir maç için….
Ve bir genç…..
Daha 14 yaşında…..
Anadan babadan solcu, gençlik hırsıyla da neredeyse komünist, anlamını bilmese de….
Ama bir aşkı vardır ki O bambaşkadır O’nun için…..
Fenerbahçesi……
O gün de erkenden kalkar bu genç iri adam……
Arkadaşlarının bir kısmı 1 Mayıs’a gidecektir Taksim’e…..
Onlarla buluşur iskelede…..
Vapura beraber binilir marşlar beraber söylenir…..
Ama onun gönlünden geçen marş hep başkadır Deniz Gezmiş, Mahir Çayan diye bağırılırken…
Karaköy vapur iskelesinde arkadaşları Tünele yönelirken O Kabataş yönüne döner ve sakince yürür….
Hayatının belki de ilk büyük kararını verdiğinin hiç farkında olmadan….
O genç bugün 51 yaşında…..
Ve o günü asla unutmadı/unutmayacak….
Her 1 Mayıs yaklaştığında, aklına o vapur yolculuğu gelir, vapurun yanaştığı artık yerinde bir çirkinlik abidesi olan güzelim Karaköy iskelesi gelir gözlerinin önüne….
Gözleri dolar o gün 1 Mayıs’ta ölen onlarca vatansever genç için….
Hep dua eder onların ruhlarına….
Ve de okkalı giydirir anasına avradına bu güzel memleketin içine edenlerin…..
bursa1 Mayıs 1977 Fener-Bursa maçının kupürü*
*Kaynak: Milliyet Arşiv
kerim.kazgan@abcspor.com

1981 YAZI EFSANE BODRUM TATİLİ

fotoğraf 1 (8) fotoğraf 4 (4)

Pink Floyd’un “Dark Side of the Moon” albümünü çıkarttığı 1973 Yılında mahçup bir edayla adım attığımız SJ’de “sağlı sollu darbeler” almış olsak da, 1981 Yılında küçük kentin yeşil kapısını aralamış ve  çıkmayı başarmıştık.

Saint Joseph’de çekilen dertlerin üzerine hayatta başka dert kalmadığına inanan yarı insan topluluğu olarak üniversite imtihanlarına girmiş, Diana Ross ve Lionel Richie’nin efsane film müziği “Endless Love” eşliğinde, ilk aşklara yelken açmak üzere, memleketin bilimum sayfiye yerlerine  dağılmıştık.

Bir kesim bağdat caddesi turlarında  karşılaştıklarında, itişip kakışarak birbirlerine sevgi ve özlemlerini  ifade ediyor, daha medeni bir kesim ise ev telefonları vasıtasıyla karşılıklı edilen galiz küfürlerle hasret gideriyorlardı.

İşte böyle sevgi dolu bir karşılaşma anında Atilla Beloğlu; Engin Sargın,  Reha Şeremet ve Behçet Seber’e Turgut Reis’deki yazlıklarının müsait olduğunu ve birlikte güzel bir tatil yapabileceklerini çıtlatmış ve böylece çekirdek Bodrum grubunu oluşturmuşlardı.

Bu gruba, Can Ünalan, Murat Bayburtluoğlu, Ertuğrul Ersin ve Sedar Baran’ın nasıl kaynak yaptığı bilinmese de,  Orhan ve İzzet’in katılımına  dair net bilgileri Orhan’dan alıyoruz:

“Bodrum’dan yeni gelmiş, İzzet’le birlikte caddede turlarken Can’a rastladım.Can “yarın Bodrum’a Atilla’ların evine gidiyoruz” deyince, “Aa ne güzel biz de gelelim” dedim.Can “olmaz oğlum 8 kişiyiz zaten” diye karşılık verince, “S… et bişey olmaz” diyerek kestirip attım ve İzzet’le birlikte gruba dahil olduk.Ertesi gün  uyku tulumlarımızı alarak Ankara vapuruyla İzmir’e gitmek üzere yola koyulmuştuk.”

Ev sahibine sorma gereği duymadan ekibe dahil olan Orhan ve İzzet’ten sonra Turgut Reis’in çilesi henüz bitmemiş, takım Can Aroskay’ın son dakikadaki katımıyla 11 kişiye çıkarak Bodrum macerası başlamıştı.

fotoğraf 1-2

fotoğraf 3 (6)

 Mütevazı Beloğlu Malikanesinin, girişteki 2 kişilik yatağı ve orta kattaki 2 kanapesinden başka misafir ağırlayacak yeri olmamasına rağmen, ” yeterli yer yoksa bir kısım otele geçelim” demek gibi bir şansları olmayan 11 aslan parçası evde kendilerine kalacak birer köşe bulmuşlardı:

Girişteki  yatakta  2 kişi, deniz yatağında Can ve Engin, orta kattaki   kanape ve  sırt minderlerinde 2 kişi, şezlonglarda 2 kişi, İzzet ve Orhan uyku tulumlarıyla balkonda, Can Arokay da sandalyede uyuyordu.

 Barınma meselesi hallolmuş sıra beslenmeye gelmişti; Bu konuya da 4 temel gıda ile çözüm bulunmuş, her sabah Bayburt’un bakkala gidip aldığı 11 ekmek, 2 paket sana, 1 kavanoz bal ve eser miktarda peynir ile zengin bir kahvaltı yapılıyor, öğlen pas geçilerek akşam köfteye talim ediliyordu.

Reha, Atilla, Engin ve Serdar’dan oluşan “emekli grubu” nun imkanları ise daha fazla olduğundan, yumurtalı, şokellalı kahvaltı yapma şansına sahip oluyorlardı.

Boşalan her bal kavanozu ertesi gün çay bardağı olarak sofrada yerini alıyordu.

fotoğraf 4 (5)

İlk günün acemiliği atılmış, slip mayoların verdiği özgüvenle civarda keşfe çıkılmıştı.

fotoğraf 5 (1)

Sitenin havuzunun sosyalleşme açısından önemini kavrayan Can Ünalan, havuzda günde 50 tur atarak potansiyel kız gruplarına “vay be çocuğa bak ne nefes var” dedirterek kendine yeni kanallar açma planları yapıyordu.

fotoğraf 1-1 fotoğraf 2-2

Üçerli dörderli gruplar halinde vakit geçiren aslanlarımız denize girmeyi de ihmal etmiyorlar, okuldaki yalağa atma geleneğinden hareketle, Bodrum’da da doğal hayatlarını korumayı başarıyorlardı.

fotoğraf 3-1 fotoğraf 4

fotoğraf 1

 8 yıllık inziva bitmiş, 1981’de Duran Duran ilk albümünü çıkartmış, Barbara Streisand “Woman in Love” şarkısıyla tüm dünyayı olduğu gibi Halikarnas gecelerini de sallamaya devam ediyordu.

Sabah 1 somun ekmek, sana yağı ve balla günü geçirdikten sonra 1 porsiyon köfteyle Bodrum’a inen ekip, yavaş yavaş yeni arkadaşlar edinmeye başlamıştı.

İzzet ve Murat kız arkadaş edindiklerini ifade ederken, Can Ünalan söze giriyor;

“Ben de bir şekilde Adana’lı veya Sivas’lı olduklarını düşündüğüm dörtlü bir kız grubunun kucağına düşmüştüm, esmer ama güzel kızlardı, odalarına gittim bir akşam, buzdolabını açtıklarında yutkunmaya başladım, manzara adeta  annemin evdeki buzdolabı gibiydi, buzlukta etler, köşede meyvalar, coca cola’lar, dondurmalar…Bizim dolapta sadece 15 tane su şişesi varken bu manzarayla karşılaşınca nutkum tutulmuştu…”

Artık çevre iyice genişlemiş ve yakışıklı SJ’liler yeni aşklara yelken açmışlardı.Bayburt ise 81 yazının sürprizini yaparak, arkadaşları için Bodrum Kalesinde bir “Okay Temiz” konseri ayarlamıştı.

Konser öncesi veya sonrası çekilen bu fotoğraflar SJ grubunun genişlediğine işaret etmektedir.

fotoğraf 2 (5) fotoğraf 5 (2)

fotoğraf 3-2 Masum bir kare olmadığını anlamak için

Aşağıdaki kareye bakabilirsiniz:

fotoğraf 4-1

fotoğraf 2-1 fotoğraf 2

Akşamüstü sahilde yapılan voleybol maçları  ekibin popülaritesini artırıyor, tatil giderek daha keyifli hale geliyordu.

fotoğraf 2-4 fotoğraf 3-4

Kahvaltılar balkona taşınmıştı

fotoğraf 3-3  fotoğraf 1-3

Deve güreşinde rakip tanımıyorlardı

fotoğraf 4 (3)

Tabii bizimkiler için ufak, fakat günümüz şartlarında günlerce etkisinden kurtulunmayacak bir havuz başı  itiş kakış kazası da yaşanmış, ancak olayın üzerinden 10 dakika geçmeden yine keyifler yerine gelmişti.

Sözü yine Ünalan’a bırakalım;

“Ben yine havuzda kızlara hava atmak için 50 tur yüzmüşüm  ve havuzun kenarına gelip çenemi havuz kenarında taşa dayamış etrafı seyrediyorum, bizim ayılar da tepemde tepişiyorlar, bir anda çaat diye kafama bir şey düştü ve ben çenemi taşa nasıl vurdumsa herhalde kırıldı dedim ve kendimi suya bıraktım ki, millet atlasın “Can! baba ne oldu gel”deyip kurtarsınlar beni, fakat baktım ne gelen var ne giden kendi imkanlarımla çıktım ki, havuzda kimse kalmamış, çünkü Reha, Ertuğrul’u tepişme esnasında itiyor, Ertuğrul karın boşluğu ile önce benim kafama çarpıyor sonra bayılarak suya düşüyor, boğulmak üzereyken millet Ertuğrul’u alıyor ve beni havuzda bırakıp onu revire götürüyorlar, revire gittiğimde durum suni teneffüs şeklinde falandı, Ertuğrul kendine geldiğinde bembeyaz bir suratla etrafa bakıyordu…”

Tabii Can çeneyi falan unutuyor ve ilginç olan;  Ertuğrul her zamanki sempatik ifadesiyle “He He! ben bayıldım, bana bakacaksınız artık” şeklindeki söylemiyle birlikte, hayat kaldığı yerden yine neşe içinde devam ediyor.Kimse kimseye gönül koymuyor, hesap sormuyor…

fotoğraf 4 (4)

fotoğraf 2-3 fotoğraf 4

fotoğraf 1 (7)

Mart 1971 ve Eylül 1980…Ülkenin maruz kaldığı 2 önemli duraklama dönemi arasında bizleri evrensel bilgi ve değerlerle donatan, o dönemin karanlık tünellerinde kaybolmamıza izin vermeden koruyup kollayan,  Saint Joseph Mabedi’nden iyi kötü Montesquieu, Rousseau,  Diderot veya Camus’nün 1 cümlesini saatlerce tartışarak, Le Père Goriot ve Jean Valjean’la herkesden önce tanışan, şanslı azınlığın Bodrum macerasında artık sona gelinmişti.

Yavaş yavaş sırt çantaları ve uyku tulumları toparlandı ve 15 saatlik uzun bir otobüs yolculuğundan sonra İstanbul’a varılmıştı.Artık hayatın diğer bir gerçeği, üniversite sonuçları ile yüzleşme zamanıydı.Posta yoluyla adaylara tebliğ edilen sonuçlar kimi arkadaşımızı sevindirmiş,  kimisini hüzünlendirmişti.Bazılarımız Fransa ve ABD üniversitelerinde şanslarını denemiş ve sonuçta herkes bir şekilde yolunu çizerek hayat yolculuğuna çıkmıştı.

Dilerdik ki Yüce’miz, Atahan’ımız, Serdar’ımız ve Ali’miz de bu zorlu yolculukta yanımızda olsunlar ve birlikte hüzünlenip birlikte neşelenelim.Ancak hayat ne acıdır ki, kalplerimize dokunmuş olan bu arkadaşlarımızı sadece anılarda yaşatmamıza izin veriyor…Hepsi evrenin ışıkları içinde, huzur içinde uyusunlar…

fotoğraf 2 (6)

 SON SINIFTAKİ FUTBOL TURNUVASI

Yıl 1981…

Veda yılımız…

Belli ki son maçlara çıkılacak ve kozlar paylaşılacak.

Üzerlerinde zincirlerin sallandığı yeşil voleybol direklerine   isabet eden sert şutların çıkarttığı şangırtıyı zihinlere kazımak isteyen bir avuç futbol sevdalısı, çizgi ustası Erol Altan’a aşağıdaki  afişleri hazırlatırlar…

11 A ekibi dinamik topçu havasını fotoğrafa yansıtabilmişken, 11 B’ler amca oğullarının düğününe halay çekmeye giden ekip görüntüsü vermiştir.

Sanki Erol da bu güç farkını hazırladığı afişlere yansıtmış, Dragons’u ne kadar NBA havasında  betimlemişse, Eagles’ı o kadar gariban işi tutmuştur.

Sonuç tahmin edildiği üzere 11 B yarı finalde eleniyor ve  11 A finale yükselerek  şampiyonluk maçını  bir 10 ème takımıyla oynuyor.

Hakem: Kerim Kazgan.

Maçın gerisini Emre Günebakan’dan dinleyelim: “Kerim faulleri sürekli olarak 11 ème’lerin lehine veriyor, 10ème ekibi ise sürekli itiraz ediyordu, sonunda Kerim dayanamayıp “oynayın lan, erkek oyunu bu futbol” deyince millet gülmeye başladı ve 11ème A maçın sonunda galip gelerek 1981 Yılının şampiyonu olmuştu.

SJ EFEMERA KÜÇÜK SIZESJ EFEMERA KÜÇÜK SIZE-002SJ EFEMERA KÜÇÜK SIZE-003SJ EFEMERA KÜÇÜK SIZE-001

 

1977 veya 78…

7ème veya 8ème; 

Kaan Taşman ve Murat Gezgin Frère George’un Boutique’inin önünde poz vermişler.

Boutique’de halen bir itiş kakış sürdüğüne göre, zil çalmış, Frère George Préau’nun içindeki gizemli kapıyı, el yapımı kocaman bir anahtarla açıp, yüzeyleri eskilikten parlamış, sektirmeye kalkınca en az iki adam boyu sıçrayan basket toplarını öğrencilere dağıtmış ve Boutique  tarafına geçerek, açma, peynirli pide, beze, Lion gofret ve Çamlıca gazozu dağıtımına başlamış.

Selim Boyana erken davranmış olmalı ki, arka planda yarım da olsa arkası dönük şekilde açma veya peynirli pideleri  götürdüğü anlaşılıyor.

O yıllarda ülke yine zor zamanlardan geçiyor, fakat Kaan’la Murat’ın  olaylara “fransız” oldukları her hallerinden belli, tıpkı arkalarında  yer alan ince gövdeli ağacı koruyan fransız stili demir konstrüksiyon gibi:

bon point_0015

 

ATATÜRK BÜSTÜ:

1957 Yılının en önemli haberini, o yıla ait  Palmarès’de yer alan Directeur Frère Laurent ve Yardirektör Vehip Âta Tanla’nın giriş yazılarından alıyoruz:

Grand Quartier’de bulunan Atatürk Büstü’nün açılışı  7 Mart 1957’de gerçekleşiyor.

Vehip Âta Tanla’nın, “Yardirektör’ün hitabesi” başlıklı yazısından alıntıladığımız aşağıdaki paragraf, duygularının yoğunluğunu anlamaya yetiyor:

“İşte bugün;Büyük inkılabımızın büyük dahisi, ATATÜRK’ün, tarih boyunca kalbimizde yaşayacak ma’nâ benliğinin cisimleşmiş bir aksi olan bu anıtı açmak şerefile bahtiyarım”

SAINT JOSEPH EFEMERA6

 Selim, Zafer ve Can,  1981 Yılında Atatürk Büstü’nün önünde bu pozu verirken, büstün açılış tarihinin üzerinden 24 yıl geçmiş;                                                       Fotoğrafın çekildiği tarihten itibaren günümüze kadar  34 yıl daha geçtiğini farkedip derin düşüncelere dalınca insan:                                                                                               “Bir ben büyümeyecektim, acaba bende mi büyüyorum” diyen bir iç sese kulak vermeden edemiyor.kabatepe (16)

 

89 MEZUNU ÖMER ATAKAN KARDEŞİMİZLE YOLLARIMIZ INSTAGRAM’DA KESİŞTİ.

Öncelikle, Ömer’in bizi 80’li yılların naif atmosferine götüren, o dönemleri yaşamış herkese dokunabilen yazısını paylaşmak istiyorum:

Efsanevi yönetmen Ridley Scott’ın kardeşi Tony Scott’ın yönettiği 1986 yapımı blockbuster Top Gun, 1987 yılının Mart ayında ülkemizde gösterime girdiğinde, Çarşamba günleri yarım gün olan Saint-Joseph’in bu özelliğinden faydalanmak yerine Cuma günleri öğleden sonra okulu kırıp, Kadıköy Anadolu’nun kızlarını görmek için Süreyya Sineması’na giderdik.. 5 oğlan çocuğu yan yana, gıcırtılı kırmızı deri kaplı sinema koltuklarında, ellerimizde Alaska Frigo’lar ile haylazca seyrettiğimiz filmin çıkışında Kelly McGillis’e aşık olmuş, 87 yazını RayBan gözlükler ve Berlin’in “Take My Breath Away” şarkısı ile geçirmiştik. Tom Cruise’un canlandırdığı Maverick  karakterinin ” Just want to serve my country and be the best fighter pilot in the Navy, sir! ” lafını ingilizceyi çok iyi biliyomuş gibi geveler  , Status Quo’nun Vietnam savaşını konu alan “In The Army Now” ı ile harmanlardık…

Kadıköy Bahariye Caddesi’nin en güzel noktasında 1924 yılında Süreyya İlmen (Paşa) tarafından yaptırılan, şehrin kültür hayatını çağdaşlaştırmak ve zenginleştirmek için müzik ve sahne sanatlarına uygun bu bina 80’li yıllarda sinema olarak kullanılan Süreyya Sineması’nın bu resimde görülen trabzanlardan elimizde büfeden aldığımız frigolar ile kayarken, dar duble paçaları max 34 cm. olan, Fransız okulunun yüzyıllık tahta sıralarında oturmaktan kıç kısmı parlamış, kumaş pantolonlarımız sayesinde daha seri inerdik..

2007 yılında yeniden restore edilen ve şu anda ülkemizin 6. büyük opera binası olan Süreyya Operası’nda, bu gece dünyaca ünlü piyanist ve besteci Hüseyin Sermet’in resitalini dinlerken bu eski günlere gittim işte..
Gittim de, bugün Kadıköy Belediyesi sayesinde Süreyya Operası’nda böyle çağdaş sanatçıları izleyebilip, antraktta aynı Londra tiyatrolarında veya Münih konser salonlarında olduğu gibi şarabımızı keyifle içebiliyoruz. Belki kat mülkiyet kanunu çıksın diye malum belediye anlayışına oy verilse, “Milletin aqoduk daaa” diyen haddini bilmez zihniyetin vizyonu ile birbirinin kopyası avm lerden birinde daha mont ceket alıp jip çekilişlerine katılıyorduk.
İşte bu yüzden ben #KadıköyüSeviyorum  … Kelly McGillis’i de …
Ömer Atakan 89

 

Ömer,  başarılı bir iç mimar, mültimedya ve dijital teknolojiler alanında uzmanlaşmış bir SJ’li olmanın yanısıra, çizgi roman ve film karakterlerinin sınırlı sayıda üretilen figürlerini toplayan, ciddi bir koleksiyoncu.

Koleksiyonlarına dair her tür bilgi ve belgeye www.thefigurecollector.com sitesinden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca, yakın dostu Tuğban İzzet Aksoy ile birlikte, 70’li yıllarda hepimizin müptelası olduğu, Zagor, Mister No, Kızılmaske, Yüzbaşı Volkan gibi çizgi romanların kapaklarına hayat veren, çizgi ustası Aslan Şükür’ün orijinal illüstrasyonlarından oluşan,  “AHYAAAK! ASLAN ŞÜKÜR’ÜN ÇİZGİLERİYLE KAHRAMANLAR VE KAPAKLAR” adlı kitabı koleksiyon dünyasına kazandırmışlardır.

Sınırlı sayıda basılan bu eserle ilgili detaylı bilgiye yine www.thefigurecollector.com sitesinden ulaşmak mümkün.

AHYAAAK-AslanSukur-01Aslan S¸u¨ku¨r_kitap kapakAHYAAAK-AslanSukur-02

Kartpostallarla Kadıköy, Moda ve Saint Joseph

SAINT JOSEPH KARTPOSTAL KOLEKSİYONU

Saint Joseph (32)sjo_0004sjo_0005Frère Nob de la Croix’nın SJ’deki 50. yılının anısına basılan yukarıdaki kartpostalın ardından, Frère Nob’un 25 Temmuz 1924’de vefatıyla birlikte, 1925 Palmarès’inde aşağıdaki yazıya yer veriliyor:SJ'li Yıllarımız7

Saint Joseph (31)Saint Joseph (30)
Saint Joseph (29)Saint Joseph (27)

Saint Joseph (28)Saint Joseph (26) Saint Joseph (25) Saint Joseph (24) Saint Joseph (23) Saint Joseph (22) Saint Joseph (21) Saint Joseph (20)

Saint Joseph (19)Saint Joseph (18)sjo_0002

Saint Joseph (16)Saint Joseph (14)Saint Joseph (15)

Saint Joseph (12) Saint Joseph (11)kadmod23 Saint Joseph (13)Saint Joseph (10) havadan grand salon Saint Joseph (9) Saint Joseph (8) Saint Joseph (7) Saint Joseph (6)

Saint Joseph (5)Saint Joseph (4)Saint Joseph (3)karmelit rahibeleriSaint Joseph (2) sjo_0001
SJ la courSaint Joseph

Saint Joseph (45) Saint Joseph (43) Saint Joseph (42) Saint Joseph (41)

KADIKÖY KARTPOSTAL KOLEKSİYONU

yeni kartlar_0001 yeni kartlar_0002 moda-001 villa charneaud kno kadıköy kno (1) kadıköy_0004 kadıköy_0005 kadıköy_0003 kadıköy (44)

kadıköy (45) knod_0002kadıköy (43) knod_0001 kadıköy (41) kadıköy (38) kadıköy (39) kadıköy (37) kadıköy (33) kadıköy (36) kadıköy (32) kadıköy (31) kadıköy (29) kadıköy (30) kadıköy (27) kadıköy (28) kadıköy (25) kadıköy (26) kdky_0003kadıköy (24) kadıköy (22) kadıköy (19) kadıköy (20) kadıköy (18) kadıköy (17) kadıköy (13) kadıköy (14) kadıköy (11) kadıköy (10) kadıköy (8) kadıköy (9) kadıköy (5) kadıköy (3) kadıköy (2) IMG kdky_0001kadıköy (1) IMG-001 IMG_00011 IMG_0007 IMG_0007-1 IMG_0005 IMG_0006 IMG_0004 IMG_0003 IMG_0002 IMG_0002-001 IMG_0001 eglise greque 886_001kadıköy_0001kdky_0002

 

KADIKÖY FOTOKART KOLEKSİYONU

Kadıköy (40)Kadıköy (19)Kadıköy (14) Kadıköy (21) Kadıköy (12) Kadıköy (9) Kadıköy (37) Kadıköy (13) Kadıköy (1) Kadıköy (63)  Kadıköy (49) Kadıköy (61)Kadıköy (55)KadıköyiskeleKadıköy (65)

Kadıköy (64)Kadıköy (50)Kadıköy (48)Kadıköy (2)Kadıköy (50)Kadıköy (48)Kadıköy (29)Kadıköy (7)hpaşa (1)Kadıköy (39)Kadıköy (43)kadmod_0001Kadıköy (27)Kadıköy (56)Kadıköy (46)Kadıköy (45)Kadıköy (80)Kadıköy (60)Kadıköy (28)Kadıköy (26)Kadıköy (6)Kadıköy (54)Kadıköy (25)Kadıköy (3) Kadıköy (57) Kadıköy (47) Kadıköy (42) Kadıköy (20)

MODA FOTOKART KOLEKSİYONU

Kadıköy (8) Kadıköy (58) Kadıköy (72) Kadıköy (81) Kadıköy (73) Kadıköy (69) Kadıköy (10)kadmod_0004Kadıköy (62) Kadıköy (38)Kadıköy (44)Kadıköy (16)moda (2)Kadıköy (77)kadmod_0007Kadıköy (32)Kadıköy (30)Kadıköy (24)Moda Mektep Sok Pic bw 2015Kadıköy (17)Kadıköy (18)Kadıköy (22)Kadıköy (35)Kadıköy (51)Kadıköy (66)Kadıköy (41)Kadıköy (36)Kadıköy (70)Kadıköy (75)kadmod_0008kadmod_0002yeni kartlarKadıköy (74)Kadıköy (68)Kadıköy (59)Kadıköy (53)Kadıköy (52)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kadıköy Moda ve Saint Joseph

SJ kolajı(1)

1973 yılının bir sonbahar serinliğinde başlayan o naif, siyah beyaz Saint Joseph yıllarını anlatmak için “Le roman de Renard” ya da “Le Tour du Monde en 80 Jours”dan alıntılara yer vermek isterken iç sesime kulak verdim bir an, ve kısacık ömrüne koca koca dizeler sığdırmış İzmir’li güzel şair Didem Madak’ın Ahlat Ağacı’ndan birkaç dize düştü aklıma:

“İç ses, diye söylendim 
Ve ah dedim sonra, 
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.”

En fazla iki kuşak sonra asık suratlı efemera müzayedecilierinin eline düşeceğini bile bile bunca fotoğraf, kartpostal, eski püskü belge ve objeler neden toplanır diye çok düşündüm…
Fakat bir türlü mantıklı bir açıklamasını bulamayınca anladım ki, bir çeşit iç dünyayı düzene sokma, dağılan parçaları bir araya getirme çabasıdır benim yapmakta olduğum.İşte böyle bir farkındalığa eriştikten sonra oldukça mütevazı Kadıköy, Moda ve Saint Joseph ile ilgili biriktirdiğim eski yeni her tür bilgi ve belgeyi sizlerle paylaşma arzusu belirdi içimde. Belki de 50’den sonra kağıt parçalarını toplamak yetmiyor insana; Ve arkadaşlarıyla daha sık bir arada olma arzusu, çabası giriyor işin içine…

1860 Yılında Fransa’nın Reims şehrinde Saint Jean-Baptiste de la Salle tarafından temelleri atılmış olan Frères des Ecoles Chrétiennes yani Fransız Rahipler Cemiyetine bağlı olan Lisemizin kapsamlı tarihçesi hakkında okulumuzda uzun yıllar görev yapmış Frère Ange Michel ve Demir Alp Serezli öncülüğünde basılmış olan 2 adet önemli eseri, “Saint Joseph’in öyküsü I ve II”yi referans gösterdikten sonra, Beyoğlu İmam Sokakta Frère Marc öncülüğünde kurulan Saint Joseph’in Moda’ya taşındıktan sonraki serüveninde dikkat çekiçi bazı detayları ön plana çıkartarak bu yolculuğu başlatmak istiyorum:

SAINT JOSEPH’İN YANINDA YER ALAN MANASTIR:

Bizim zamanımızın Kadıköy Maarif Koleji bugünün Kadıköy Anadolu Lisesi’nin bulunduğu yerde Saint Joseph Lisesi’yle komşu duvarı olan büyük bir arazi içinde bir rahibe manastırı bulunuyordu.1918 tarihli aşağıdaki kartpostalda görüntülenen iki katlı ahşap binada Karmelit rahibeleri yaşardı.Dışarı çıkmazlar, kimselerle görüşmezler, manastırın bahçesini ekip kendi sebzelerini yetiştirirlerdi.Bina, Saint Joseph Lisesi’ne çok yakın olmasına rağmen kolejle hiç alakaları olmazdı.

Karmelit Rahibelerinin Manastırının yer aldığı Kartpostal

karmelit (2)

Manastırın bahçesinin bittiği yerde denize kadar uzanan çam ve kavak ağaçlarıyla dolu çok büyük bir arazi vardı.Bu arazi I. Dünya savaşından önce İstanbul’daki Alman kolonisi tarafından kiralanmıştı.Alman gençleri askeri disiplinle yetiştirilir, her türlü sporu en iyi şekilde yapabilmeleri için çalıştırılırlardı.Uzun bir iskelesi vardı.Bu iskeleden almanlar denize girer, iskeleden oldukça dik bir rampa ile demir rayların üzerinde hareket eden bir dekovil, Saint Joseph Lisesi’nin tepedeki demir kapısından işleyerek okula kömür ve çeşitli malzemeler taşırdı.Bugün bu sahilden yol geçtiği için ne iskele ne de kapı kalmıştır.
Savaşın sonuna doğru bu küçük alman kolonisi de Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmıştır.Manastırın bahçesinde sol tarafta tam yolun kenarına yapılmış bir müştemilatta hem manastırın işlerine bakan hem de almanların kampına göz kulak olan Coni Brindizi adındaki Rum, alman eşi ve iki kızıyla yaşardı.Coni Brindizi’nin Elizabet adındaki kızı yalnızca Moda’nın değil, belki de Kadıköy’ün en güzel kızıydı.Elizabet Brindizi tanınmış sunucu Orhan Boran’la kısa süren bir evlilik yaptı ve tercümanlık yaparak hayatını sürdürdü.
Rahibelere gelince, çok sıkı bir disiplin ve koruma altında yaşamalarına rağmen bir gün bir rahibenin çarşaflardan yaptığı iple manastırın penceresinden bahçeye inip daha evvel anlaştığı zerzavatçıyla kaçtığı duyuldu.
Günün birinde bu araziye Anadolu Lisesi yapıldı ve rahibelerin manastırı yıkılınca , rahibeler Kızıltoprakta Depo durağına yakın olan üç katlı kagir bir binaya taşındılar.Bina Pavlantos adlı bir ruma aitti.Rum ailelerin birer ikişer Türkiye’yi terkettiği yıllarda Pavlantos da gizlice evini satarak Yunanistan’a yerleşti.
Yaşlı olan rahibeler birer birer dünyadan ayrıldıktan sonra yerlerine genç rahibeler gelmediği için ev her yıl biraz daha ıssızlığa ve yalnızlığa terkedildi.

Dr. MÜFİD EKDAL
Yukarıda kısaca bahsettiğim Karmelit rahibelerinin hikayesini, ömrünü hastalarına ve doğup büyüdüğü, aşığı olduğu Kadıköy’ü araştırmaya adamış, bu yıl Temmuz ayında ebediyete uğurladığımız sayın Dr. Müfid Ekdal’ın “Bizans Metropolünde ilk Türk köyü KADIKÖY” ve “Kapalı Hayat Kutusu KADIKÖY KONAKLARI” adlı eserlerinden alıntıladım.
Takip eden Kadıköy, Moda ve Saint Joseph tasvirlerinde de yararlandığım Sayın Ekdal’ın eserlerine bu sitede yer verebilmek adına yazarın sevgili kızı Meral Ekdal Akdikmen’in onayını aldığımı bilmenizi isterim.
Değerli Tıp adamı Sayın Müfid Ekdal 1918 yılında İstanbul’da doğdu.1942 yılında İstanbul tıp fakültesinden mezun oldu ve askerlik görevine gidinceye kadar Haydarpaşa Numune hastanesinde çalıştı.Askerlik dönüşü 1945 yılında aynı hastanenin Dahiliye Servisinde ihtisasa başladı ve 1950 yılında dahiliye uzmanı oldu.1963-1965 yıllarında Kardiyoloji ihtisası yapmak için İngiltereye gitti ve bu dalda uzman oldu.1965 yılında Haydarpaşa Numune Hastanesi Üçüncü Dahiliye Servisi şefliğine, 1979 yılında da aynı hastanenin Başhekimliğine atandı.Bir buçuk yıl bu görevde kaldı ve tekrar Dahiliye Servis şefliğine döndü.Hastanede 39 yıl çalıştıktan sonra 1983 yılında emekli oldu.
Dr. Müfid Ekdal, babası Tahir Ekdal’ın 1900 yılında, eski adıyla Gazi Muhtar Paşa çıkmazı, bugünkü adıyla Dr. Müfid Ekdal Çıkmazı’nda yaptırmış olduğu tarihi köşkte 1918 yılında dünyaya gelmiş ve bütün ömrünü bu köşkte geçirdikten sonra 11 Temmuz 2014 tarihinde hayata yine bu evde gözlerini yummuştur.Geçtiğimiz yıllarda tanışma ve sohbet etme şansı elde ettiğim Dr. Müfid Ekdal eserlerinde yer verdiği sayısız köşk ve konağın tarihlerine ait bilgileri zamanında tedavi amaçlı ziyaret ettiği bu köşklerin bizzat sahiplerinden dinlemiş ve eserlerinde okurlarıyla paylaşmıştır.

Okulumuzun kuruluş yıllarına dönecek olursak, Frère Marc’ın 1857 yılında Beyoğlu’nda açtığı Pansionat Saint Joseph yine Ange Michel’in kitaplarında detaylı şekilde anlatıldığı üzere bir ara Küçük Moda’ya taşınmışsa da, bina sahibi tarafından satılınca tekrar Beyoğlu’na dönüldü.Frère Marc’dan sonra görevi üstlenen Frère Vauthier okulu büyütmek için çaba sarfetmiş, bugün SJ nin bulunduğu boş geniş araziyi okul yapılması için uygun bularak, Fransız sefirinin aracılığını istemişti.

Sefir Sultan Aziz’e müracaat etti.
Padişah sefirin isteğini olumlu bulmuş, söz konusu arsa üzerinde okul inşasında bir sakınca olmadığına hükmederek Mart 1864’de İstanbul Emini Emin Ali Paşa’ya ferman vermişti.
Yoğurtçu çeşmesinden başlayarak bütün Kalamış koyuna hakim olan 32 dönümlük arazinin bir kısmı boş bir kısmı bağlıktı.Artık herşey tamamdı fakat okul inşası için yeterli kaynak yoktu.
5 Haziran 1870 günü bir kunduracı mağazasında başlayan o korkunç Beyoğlu yangını olmuş, 3000 ev yanmış, 20000 kişi evsiz kalmıştı.İmam sokağındaki Pansionat Saint Joseph yangından payını almış, hiçbir şey kurtarılamayarak kül olmuştu.
Okulu idare eden iki Frère o gece üzgün ve yorgunluktan perişan bir halde Moda’daki okul arsasına geldiler.Geniş arazi boştu.İçindeki iki kulübeden birinde bekçi, diğerinde merkep vardı.Rahipler kulübeye sığındılar.
Bu olaydan sonra hummalı bir çalışma içine giren Frère’ler birkaç ay sonra bugünkü Saint Joseph Lisesinin ilk temel taşını 16 Ağustos 1870’de koyduktan sonra 1 Kasım 1870’de okulu tamamlayıp, ertesi gün 2 Kasım 1870 tarihinde eğitime başlayacaklardır.
Artık Collège de Saint Joseph doğmuştur.

MODA MEKTEBİ SOKAĞI VE BALTACI OTELİ

Moda Tablo original (1)Moda Mektebi sokağı No:12’deki tarihi sarı  evin girişinde yer alan Moda panoraması.

Moda Tablo renderedSn. Oktay Özyemişçi’nin suluboya Moda panoraması çalışması.

mektep sokak(3)

2015 Yılında tadilat geçiren 12 No’lu sarı evin son hali:OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Moda Mektebi sokağı yukarıdaki günümüz fotoğraflarından da anlaşılacağı üzere eski Bomonti gazinosu bugünkü Moda Teras’ın bulunduğu sokağın adıdır.

Dr. Müfid EKDAL’ın “Saklı hikayeleri ve Resimleriyle KADIKÖY SOKAKLARI” adlı eserinde de yer alan sokakta, öne çıkan 12 No’lu  tarihi sarı evde halen sevgili kardeşimiz Mehmet Özyemişçi’nin halalarının ikamet etmekte olduğunu ve  tarihi evin 2015 yılında tadilat geçirerek ikinci fotoğraftaki son halini aldığını belirttikten sonra, sokağın tarihine bir göz atalım:

Saint Joseph, Yoğurtçu Çeşmesinden başlayarak bütün Kalamış koyuna hakim 32 Dönümlük araziyi 1864 yılında satın aldıktan sonra, yine aynı yıl Moda Terasın bulunduğu arazi üzerinde Baltacı isimli bir zengin tarafından otel olarak inşa edilmiş binaya 5 yıllığına kiracı olarak geçmişti.1864-1869 yılları arasında 5 yıl eğitim yapan lisede 100 öğrenci yatılı olarak kalmıştı.5 Yıl sonra binanın sahibi kirayı artırınca Saint Joseph Lisesi ayrılmış Mikitarist okulu açılmıştı.Mikhitar veya Pierre Manuk isimli din adamı (1676-1749) Sivas’ta doğmuş ve kurduğu mezhep mensuplarını Mikhitarist denmişti.Katolik ermeni rahip yetiştiren Mikhitarist okulu Saint Joseph’in boşalttığı Baltacı’nın otelinde yıllarca eğitimine devam etti.Baltacı Oteli’nin aşağıdaki görüntüsünden başka, nefis taş baskı kartpostal görüntüsü Frère Ange’ın Saint Joseph’in öyküsü adlı kitabının I. Cildinde yer almaktadır.
1915 yılında Binanın yanmasıyla birlikte söz konusu araziye Şişlideki Bomonti bira fabrikasının biralarını satan Bomonti gazinosu taşınmıştır.

Şişli Bomonti Bira Fabrikası’na ait belgeler

Bomonti kolaj(4)
Moda Burnu ve Küçük Moda Kartpostallarında Baltacı oteli

------SJ'li Yıllarız6-001

Küçük Moda(5a)

Mikhitarist okulunun öğrencilerinin bir kısmı Moda Teras’ın karşısındaki apartmanların yerinde bulunan evlerde pansiyon olarak otururlardı.Otel Schana isimli pansiyon en meşhurlarıydı.Pansiyon sahibinin Luçiko adında çok güzel bir kızı vardı.Herhalde bu kızın cazibesinden olacak ki I. Dünya savaşı sırasında yabancı subaylar Pansiyon Schana’yı tercih ederlerdi.
Ermeni bir kadının işlettiği, aşağıdaki kartpostalda gözüken 3.5 katlı şahane bina yıkılıp apartmanlar yapıldı.Uzun yıllar bu bölgede faaliyet gösteren Saint Joseph ve Mikhitarist okulları nedeniyle bu sokak halen Mektep sokağı olarak anılmaktadır.

Hotel Schana

Hotel Schana(6)

Aşağıda yer alan kartviziti incelediğimizde geçtiğimiz yüzyıl başında S.J. Causal’ın hem Saint Joseph’de hem de Mikhitarist’lerin okulunda hocalık yaptığı sonucunu çıkartabiliriz.Tabii kartvizitte açıkça Saint Joseph ibaresi yer almadığından, “Lycée Français” ibaresi Moda’da başka bir fransız okulu olup olmadığı konusunda bizi araştırma yapmaya sevketti ve geçtiğimiz yüzyıl başında Moda caddesinde bulunan bugünkü Kız sanat okulunun yerindeki Notre Dame de Sion Lisesi ve onun şubesi olarak Yeldeğirmeni’nde açılmış olan Saint Euphémie ve Saint Joseph’in şubesi Saint-Louis okullarından başka, Moda Cem sokağında Assomption kilisesinin yanında ahşap bir binada Papaz Per Lorensiye’nin özel bir okul açtığı bilgisine ulaştık.Kadıköy’deki azınlıklara çok ciddi fransızca eğitimi veren bu okul çok önceleri kapanmış ancak Cem sokağının köşesindeki bu ahşap bina hala durmaktadır.
S.J. Causal’in adına Saint Joseph kayıtlarında ulaşamadığımız için bu bilgileri sizinle paylaşmak ve söz konusu “Lycée Français”nin Saint Joseph olabileceği gibi, Per Loransiye’nin açmış olduğu okul olma ihtimalini de belirtmek istiyoruz.

S.J. Causal’a ait kartvizit

Kartvizit Causal(7)

Notre Dame De Sion Kadıköy’e ait  ait bir belge

üsküdar_0003

Notre Dame De Sion’un Şubesi Sainte Euphémie’ye ait bir “Témoignage de Satisfaction”

üsküdar_0002

TUBİNİ, LORANDO, WHİTTALL VE LA FONTAINE AİLELERİ

Küçük Moda’nın neredeyse tamamına sahip olan ve Saint Joseph’e komşu büyük bir arazi içinde malikanesi bulunan Lorando ailesi ve Müdürdar’dan Moda Burnuna kadar olan arazinin neredeyse tamamına sahip olan Tubini’lerden, Whittall’ler ve La Fontaine’lerden bahsetmeden dönemin Moda yaşantısını anlayabilmemiz ve Saint Joseph’in hikayesine devam etmemiz mümkün değildir.
1800’lü yılların ikinci yarısından başlayarak Osmanlı devletinin iç ve dış borçları artmaya başlar.Devletin açıklarını kapatan ve kredi bulan, gerekirse ceplerinden Osmanlı devleti’ne borç veren bankerler, alacaklılar listesinin en üst sıralarında yer almaya başlar.
İtalyan asıllı ve Fransız uyruklu bankerlerden Jean Lorando ve Berrand Tubini işte devlete borç veren en ünlü bankerlerden ikisidir.Borçlar verilmiştir ancak zamanı geldiğinde Devlet bankerlere olan borcunu ödeyemeyince onlar da Osmanlı hükümetini Fransız hükümetine şikayet ederler.Fransızlar da Midilli adasını misilleme olarak kuşatır.
Dönemin Osmanlı padişahı, işi tatlıya bağlamak ve bankerleri susturmak için Küçük Moda’yı ve Moda Burnu’nu bu iki bankere hibe eder.Moda çayırı ile Moda burnu Tubini’nin, Küçük Moda ise Banker Lorando’nun payına düşer.

TUBİNİ AİLESİ
Berrand Tubini Galata’da bankerlik yaparken, oğlu Tubini de Beşiktaş’ta 400 kişinin çalıştığı bir mobilya mağazasını yönetiyordu.
Çok büyük bir servete sahip olan bu ailenin Moda’da sahip olduğu araziler, Kadıköy Şehremaneti binasından başlar , Mühürdar’dan Moda burnuna kadar uzanırdı.Aşağıda yer alan kartpostalda ki “Quai Tubini” ibaresi, Tubini’lerin servetinin boyutunu ortaya koymaktadır.

Quai Tubini

kadıköy (28)

Tubini’lere ait mülklerden en önemlisi Moda Palace’dır, Tubini’lerden Frederichi’lere geçmiş, Miramer oteli olmuştur, I.Dünya savaşında Almanlar tarafından nekahathane olarak kullanılmıştır.Savaştan sonra Moda Palace oteli olmuş, binayı daha sonra Aliye Moralı satın almış olsa da burada hiç oturamamıştır.Daha sonra bina yıkılıp yerine Marmara apartmanı yapılmıştır.

Baba Tubini öldükten sonra ailenin mülkü damadı Nomico ve yine akrabaları olan Belçika uyruklu Frederichi Tubini’nin mülkiyetine geçmiştir.Frederichi’lerin Fazıl Paşa sokağında oturdukları ilk ev halen ayaktadır. Nomico’lar da Moda’da çocuklarına 7 adet malikane yaptırarak adeta bir Dükalık kurmuştur.

Tubiniler ve onların akrabası olan İtalyan asıllı Corpi’lerin Kadıköy’den başka mülkleri de vardı.Rıza paşa karakolunun bulunduğu sokaktaki çoğu ev İtalyan asıllı Corpi’lere aitti.Beyoğlundaki eski Amerikan konsolosluk binasını Tubinilerden olan Ignasio Corpi sevgilisi için yaptırmış, ancak içinde oturamadan vefat etmiştir.

Tubini’ler, Frederichi’ler, Nomico’lar ve Corpi’lerin geçtiğimiz yüzyıl başı Moda’da önemli bir topluluk oluşturduklarını biliyoruz, aşağıda ise;

Moda palace1919’da Tubini’lerin mülkiyetinde olan Moda Palace Otelinin işletmecisinin Yerassimo Courouclis olduğunu ve Nomico’lardan “Arthur Nomico’nun, bayan Corpi’den, bayan Elota Nomico hesabına 50 Türk Lirası tahsil ettiğine dair” 18 Mayıs 1919’da düzenlediği makbuzu görüyoruz.

Yukarıdaki makbuzun düzenlendiği tarihe  dikkat çekmek için ise, Deniz Kavukçuoğlu’nun 2010 Yılında Heyamola yayınlarından çıkan “Mühürdar’dan Moda’ya geçmişe doğru bir gezinti” adlı eserinde yer alan bilgilere yer vermek istiyoruz:

“Türk Milleti o günlerde karanlık bir dönemden geçmektedir.Osmanlı imparatorluğu dünya savaşını kaybetmiş ve düşman birlikleri ülkenin her tarafını istila etmişlerdi.İngilizler, Şehremaneti  binasının önüne barakalar kurarak yerleşmişlerdi.Çok geçmeden 22 Mayıs 1919’da Yunan ordusu da Anadolu’yu işgal etmek için İzmir’e çıkmıştı.Bu işgali protesto etmek amacıyla Şehremaneti önünde kalabalık bir halk toplanmış, binanın balkonuna Hüseyin Suat Bey, Ahnmet Kemal Bey, Fahrettin Hayri Bey, Münevver Saime ve Halide Edip hanımlar çıkarak heyecanlı konuşmalar yapmışlardır.

16 Mayıs 1919 Tarihinde Bandırma vapuruyla, sessizce İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal ve arkadaşları Milli Mücadeleyi başlatıp, 9 Eylül 1919’da İzmir’de düşmanı denize döktükten sonra Refet Paşa kumandasındaki Türk ordusunun İstanbul’a gelmekte olduğu duyulmuş ve Şehremaneti çevresindeki İngilizler barakaları sökerek Kadıköy’den ayrılmışlardı.Kadıköy (19)

Deniz Kavukçuoğlu’nun  “Mühürdar’dan Moda’ya geçmişe doğru bir gezinti” adlı eserinde yer alan Tubini ve Corpi ailelerinin bir fotoğrafı:Corpi'ler (1)

moda palace

Ferit Tek Sokağındaki, Moda Kulübünün karşısında, Tubinilere ait Moda Palace yukarıda sağdaki bina olup,  otelinin  yerine yapılan Marmara Apartmanının bugünkü görüntüsü aşağıdadır.

marmara apt marmara apt 1

LORANDO AİLESİ ve ŞAİR NEFİ SOKAĞI

SJ'li Yıllarımız4-001

 İstanbul Vilayeti’nin 1922 yılında hazırlattığı şehir planında, SJ arazisine bitişik Lorando malikanesine ait arazi  yer almakta.

Bugün Şair Nefi sokak olarak anılan sokağın ilk ismi Lorando sokağıdır.Yani Moda ilkokuluna yüzünüzü dönüp sola SJ’ye doğru gitmek yerine sağa doğru biraz ilerleyip bugün de tramvayın sola doğru kıvrılarak girdiği sokak şair Nefi sokağıdır. İşte bu sokağın sol başından denize kadar olan arazi Lorando ailesine tahsis edilmiştir.Şimdiki Hülya sokağının (eski ismiyle Şair Nefi çıkmazı) sonunda doğanın içine gizlenmiş sarı boyalı bir malikanede oturmuş Loranda ailesi.Binanın bahçe duvarının sınırı Saint Joseph Lisesinin bahçelerinin başladığı yerde bitermiş.

Bu bilgileri derlediğim kitabın yazarı ise Anais M.Martin Heyamola yayınlarından çıkmış olan “Her yeri resim gibi Küçük Moda” kitabının yazarı ve doğma büyüme Moda’lı bir edebiyatçı-Yazar.
Yazar eserinde Moda ve çevresini betimlerken ömrünü Bahariye ve Moda’da geçirmiş olan dayısı Hagop Papazyan’ın anılarından da yararlanarak son derece değerli bilgiler veriyor.
Papazyan anılarını aktarırken, “Papaz okulunun bahçesi de denize kadar inerdi, Lorando’ların arazisinin bir ucu da..” diyor.
Şair Nefi çıkmazının sonunda bugünkü Lorando’ların malikanesinden geriye harap bir taş duvar ve kapı kalmıştır.

Hatta Ziya Özay yazın sürpriz yapıp Özyemişçi için düzenlenen yemeğe geldiğinde, çıkışta nostaljik bir yürüyüşle dondurmacı Ali’ye gidelim dedik.Ziya bizi eski Modalı olduğu için yıkılma tehlikesinin olduğu SJ duvarından paralel aşağı doğru götürdü sağa Şair Nefi sokağına sapan köşede bu harap duvar ve kapıyla karşılaştık sonrasında tekrar sağ ve sol yaparak Barış Manço’nun evinin bulunduğu Yusuf Kamilpaşa sokağına girdik ve dümdüz giderek Moda caddesine aşağı yukarı Dondurmacı Ali’nin karşısına çıktık.

WHITTAL AİLESİ ve YUSUF KAMİL PAŞA SOKAĞI
19. Yüzyılın sonlarında, muhteşem yaşantısı, sosyal faaliyetleri, kara-deniz sporları ve bu arada yürütmekte oldukları ticaretten kaynaklanan hudutsuz kazançları ile Moda’da isim yapmış ailelerden bir diğeri de İngiliz Levanten aile Whittall’dir.
Sir James William Whittall 1838’de İzmir’de doğmuş ve 1873 yılında Moda’ya yerleşmiştir.James Whittall Modanın en güzel arazisine muhteşem bir malikane yaptırmış, ayrıca bugün Whittall çıkmazı diye bilinen sokağa da Moda’da doğan 11 çocuğu için 5 adet köşk daha yaptırmıştı.Yusuf Kamilpaşa sokakta bulunan Anglikan kilisesini de 1876 tarihinde Sir James Whittal yaptırmıştır.J.W.Whittal 1910 yılında çok sevdiği Moda’daki malikanesinde 72 yaşındayken öldü.Eşi uzun müddet yaşadı ve 95 yaşında vefat ettiğinde eşinin yanına Haydarpaşa’daki İngiliz mezarlığına defnedildi.Muhteşem malikane ise Whittall’lerin diğer mülkleri gibi 1954 yılında yıkılarak Apartmanlara dönüştürüldü.

Yusuf Kamilpaşa sokağı Anglikan Kilisesi ve Barış Manço’nun evi

fotoğraf 1 (2) barış mançoSJ'li Yıllarımız6-001

 

Yusuf Kamil Paşa sokağının eski adının “Delcardo sokağı” olduğunu Müfid Ekdal’ın “Kadıköy Sokakları” adlı eserinden öğreniyoruz.Yukarıda yer alan  şehir planında Delcardo sokağı “Dely-Kourda S.” olarak belirtilmiş.

Yine Yusuf Kamilpaşa Sokağında Kilise’nin karşısındaki Barış Manço evi sanatçıya 3. Belki de 4. Kuşak bir Moda’lı olan James Whittall’den intikal etmiştir.Aslında bugün Barış Manço evi olarak bildiğimiz ev ikiz olarak yine bir bir İngiliz olan Mr. Dowson tarafından Moda’da bir çok malikaneyi inşa eden Pappe kalfaya yaptırılmıştı.

Zaman içinde bu evlerden bir tanesi James Whittall’e oradan da Barış Manço’nun mülkiyetine geçmiştir, Barış Manço’nun ölümünden sonra da talihsizlikler devam etmiş, Manço ailesinin borçlarına mahsuben eve Bankalarca el konmuş allahtan Kadıköy Belediyesi ve alacaklı Banka anlaşmak suretiyle evi bugün müze olarak halkın hizmetine sunmuşlardır.
İkiz ev ise 1967 yılında yıkılarak 38 daireli bir apartman haline gelmiştir.

James Whittal ve eşi whittaller

MODADAKİ İNGİLİZ KOLONİSİNİN YAŞANTISI

1877 Yılından itibaren Moda’da bazı İngiliz ailelerinden meydana gelen geniş bir koloninin oluştuğunu görüyoruz.Bunların başını Whittall’ler çekmiş sonrasında La Fontaine’ler de gelip koloniye katılmışlardır.

Whittal ve La Fontaine ailelerinin toplu fotoğrafıla fontaine1877’de Moda’ya 95 İngilizin yerleştiği, bu rakamın 1906’da 149’a çıktığı görülmüştür.O yıllarda Moda’da hayat çok zevkli ve eğlenceliydi.Beykoz çayırında kriket, Moda’da ve Büyükdere’de polo oynanır, senelik yelken ve kürek yarışları düzenlenirdi.Ayrıca Bowling klüpleri de kurulmuştu.Dünya savaşı bitip, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte , kapitülasyonlara son verilmiş ve bu ailelere sağlanan imtiyazlar ortadan kalkmıştır.

Saint Joseph’in 2 Kasım 1870’de başlayan eğitim serüvenine dönecek olursak, yıllar içinde okulun fiziki şartlarıyla birlikte eğitim kalitesi de geliştikçe ünü artarak devam etmiş ve 1903 yılında yeni bir atılım gerçekleştirilerek “Institut Commercial” kurulmuştur.1909 yılında İstanbul’daki Fransa Ticaret Odası’nın himayesine geçen” Institut Commercial” 2 yıllık bir eğitim program uyguluyor ve 2. yılda öğrencilerden “Sanayi ve Ticaret” veya “Bankacılık ve Ticaret” bölümlerinden birisini seçmeleri isteniyordu.

Distribution Solennelle des Prix 1907 et Institut Commercial

1907 kolajı(10)Bu arada 1906 ve 1907 yılında okulun iki büyük kanadının inşası tamamlanmış ve artan talebe bağlı olarak Haydarpaşa Yeldeğirmeni’ndeki Externat Saint-Louis okulu 1906 yılında açılmıştır. Elimizdeki 1907 yılının Palmarès’inde yer alan bilgileri incelediğimizde 2 adet sınıfta toplam 68 öğrencinin kayıtlı olduğunu görüyoruz.

Externat Saint-Louis (1906-1907)

PALMARESLER2

O tarihte Yeldeğirmeni’nden Moda’ya henüz tramvay seferi olmayışı ulaşımı zorlaştırdığından böyle bir Şube açmaya ihtiyaç duyulmuş ve yine elimizde bulunan 1910 Palmarès’inde Saint-Louis’deki sınıf sayısının 5ème, 6ème, 7ème, 8ème olmak üzere 4’e çıktığını ve Externat Saint-Louis’yi bitiren öğrencilerin haziran ayında Saint Joseph’e geçmek için bir sınava tabi tutuldukları görülmektedir.

1907’nin Palmarès’ini incelediğimizde ise Première Classe, Deuxième Classe, Troisième Classe’dan sonra 1er Classe Spéciale, 2ème Classe Spéciale, 3ème Classe Spéciale’e yer verildiğini sonrasında Quatrième Classe, Cinqième Classe , Sixième Classe , Septième Classe ve Huitième Classe ’a kadar devam edildiğini görüyoruz.
Daha sonra bu “Classe Spéciale”lerin “Préparatoire” olduğunu 1910 Palmarès’indeki nottan anlıyoruz.
Yie o yıllarda sınıfların büyükten küçüğe doğru azalarak ilerlediğini, yani okula yeni başlayan öğrencilerin 8-9 veya 10.sınıf öğrencileri olduklarını, yıllar içinde sınıfları geçerek 1. Sınıftan mezun olduklarını görebiliyoruz.
1907 tarihinde yukarıda belirttiğimiz üzere öğrenciler ilk yıl 8. Sınıfa kayıt olup , 1. Sınıftan mezun oluyorlardı.
1910’a geldiğimizde sınıflar 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1 Normal ve 1-2-3-4 Préparatoire’dan oluşuyor.
1908 Palmarès’inde ise artık eğitimin 2 ayrı bölümde yani “büyüklerin bölümünde” 1-2-3-4. Sınıfların bulunduğu, “küçüklerin bölümünde” ise 5-6-7-8. Sınıfların yer aldığı belirtilmiş ve “Classe Spéciale”lerin her iki bölüme de öğrenci hazırlayan destekleyici sınıflar olduğu belirtilmiş.Petit Quartier ve Grand Quartier kavramı demek ki 1906-1907 yıllarında okulun inşasının tamamlanmasını müteakip doğmuştur.

Renseignement Généraux 1908 (La section des Grands – La section des Petits)

PALMARESLER1

Distribution Solennelle des Prix 1910

1910 kolajı(13)1921’e geldiğimizde Haydarpaşa Saint-Louis’de sınıf sayısı 4-5-6-7-8 olmak üzere 5’e çıkıyor, ve 1925 Palmaresinde Saint-Louis’de 4-5-6-7-8-9 olduğunu görebiliyoruz.

Proclamation Solennelle dex Prix 1925 ve son sınıf öğrencisi efsane matematik hocası Henri Matalon:

1925 kolajı(14)
İlerideki bölümlerde efsane matematik hocasının hayatından bazı kesitlere yer vereceğiz.

Fakat 1925 Palmarès’ine kadar büyükten küçüğe sıralanan sınıflar, 1928’e gelindiğinde şekil değiştiriyor ve Préparatoire olmadığını, sınıfların bizim zamanımızdaki sisteme benzemeye başladığını görüyoruz:
Küçükler 1. Sınıftan başlayarak sırasıyla 2-3-4-5-6-7-8-9-10 ve nihayet 11 yıl sonra 11ème’den mezun oluyorlar.

Renseignements Généraux 1928

PALMARESLER-001

1930’lara gelindiğinde 5 yıllık ilköğretimin zorunlu hale gelmesiyle birlikte, 1932 Palmarès’inde aşağıdaki notu görüyoruz:

Renseignements Généraux 1932

PALMARESLER3

Böylelikle, 1. ve 2. Sınıflar yerine 5 yıllık Milli Eğitim Bakanlığı’na tabi ilk okullardan mezun olan öğrenciler için tekrar Préparatoire sistemine dönülüyor.

1933 Yıllığında daha açıklayıcı bir notla karşılaşıyoruz:

PALMARESLER4

Toparlayacak olursak, elimizdeki Palmarès’lere göre:
1907’de 3 Préparatoires, 8-7-6-5-4-3-2-1;
1910’da 4 Préparatoires, 9-8-7-6-5-4-3-2-1;
1921-1925 arası 4 Préparatoires, 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1;
1928-1931 arası 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11;
1932-1935’de 1 Préparatoire, 3-4-5-6-7-8-9-10-11;
1936’da 1 Préparatoire, 4-5-6-7-8-9-10-11;
1937 – 1950 yılları arasında da 1 Préparatoire, 5-6-7-8-9-10-11
Olarak eğitime devam edildiğini görüyoruz.                                                                             1951 Palmarès’inde 1 Préparatoire, 6-7-8-9-10-11-12 ile, 5ème iptal edilmiş ve 12ème ilave edilmiştir.                                                                                                                                     1957 yılında ise, 2 Préparatoires ve 6-7-8-9-10-11 oluşan bizim zamanımızdaki sisteme geçilmiştir.

Palmarès (1949-1950)SAINT JOSEPH EFEMERA2

Palmares (1950-1951)SAINT JOSEPH EFEMERA3

Palmarès 1957  SAINT JOSEPH EFEMERA5

 

1957 Yılının en önemli haberini yine Palmarès’de yer alan, Directeur Frère Laurent ve Yardirektör Vehip Âta Tanla’nın giriş yazılarından alıyoruz:

Grand Quartier’de bulunan Atatürk Büstü’nün açılışı  7 Mart 1957’de gerçekleşiyor.

Vehip Âta Tanla’nın, “Yardirektör’ün hitabesi” başlıklı yazısından alıntıladığımız aşağıdaki paragraf, duygularının yoğunluğunu anlamaya yetiyor:

“İşte bugün;Büyük inkılabımızın büyük dahisi, ATATÜRK’ün, tarih boyunca kalbimizde yaşayacak ma’nâ benliğinin cisimleşmiş bir aksi olan bu anıtı açmak şerefile bahtiyarım”

SAINT JOSEPH EFEMERA6

Selim, Zafer ve Can,  1981 Yılında Atatürk Büstü’nün önünde bu pozu verirken, büstün açılış tarihinin üzerinden 24 yıl geçmiş;                                                         Fotoğrafın çekildiği tarihten itibaren günümüze kadar 34 yıl daha geçtiğini farkedip derin düşüncelere dalınca insan:                                                                                               “Bir ben büyümeyecektim, acaba bende mi büyüyorum” diyen bir iç sese kulak vermeden edemiyor.kabatepe (16)

 

Zellich Biraderler geçtiğimiz yüzyıl başında Beyoğlu’ndaki mağazasında matbaacılık ve kırtasiye malzemesi satışı faaliyetlerini yürüten bir firma olup, yukarıda yer verdiğimiz ilk döneme ait Palmarès’lerde ve Saint Joseph’e ait birçok broşür ve belgede yayıncı olarak bu firmanın adına rastlıyoruz.                                                                                               Elimizde bulunan SJ 1910 Prospectus kapağı ve Zellich&Fils firmasına ait belgelerden bazı örnekler:

Prospectus(18)

Yitirdiğimiz tüm kardeşlerimizin anısına…

70'lerin broşürü

PALMARES 1974 

Haluk Bey ve Sevim Hanım’lı Préparatoire yıllarımızdan bazı kareler yer alır 74 Palmarès’inde,

Hüzünlü masumiyet zamanlarına götürür bizleri,  

Atahan’cığımızın sevgi dolu kalbi düşer aklımıza, 

Yüce kardeşimizin bilgeliği,  

Serdar’ımızın komik halleri,

Ali’mizin derinliği,

Bütün hesapları alt üst etmeye yeter.

rehber_0013

 

aSAINT JOSEPH EFEMERA9

Copy (5) of rehber_0012 Copy (4) of rehber_0012 Copy (3) of rehber_0012 Copy (2) of rehber_0013 Copy (2) of rehber_0012  Copy of rehber_0013 Copy of rehber_0012 Copy (5) of rehber_0013

Söz konusu 74 Yıllığında ilginç bir liste de yayınlanmış :

SAINT JOSEPH EFEMERA7

Frère Pasteur-Musée (1920) ; Frère Pasteur-Econome (1924); Frère Etienne (1932); Nilüfer Tüzel (1945); Fikret Ilgaz (1943); Frère George (1949); Frère Honoré (1948)’nin SJ’de göreve geliş tarihlerinin eskiliği bizleri şaşırtıyor.

Müzede görevli olan Frère Pasteur, Cumhuriyet’in kuruluşu öncesi 1920’de okula giriyor ve 1974’de halen Saint Joseph’de.Müzeye yıllarca  önemli katkılarda bulunmuş ve birçok  kaynakta Frère Pasteur’ün “deniz kabukları” üzerine uzmanlaştığının bilgisine ulaşıyoruz.

1974’de aramızdan Prix d’Exellence’ a layık görülen tek isim bugün de bizi pek şaşırtmıyor:

SJ EFEMERA KÜÇÜK SIZE-001

IMG_0010-001bon point_0010IMG_0006

1974 Hazırlık I B-0017sj ceyhun 4

bon point

8sj ceyhun 3

bon point_0008 bon point_0013kdky_0001unnamed (6)kdkyHAZIRLIK II’de üsteki resim 75 Palmarès’inden, alttaki benim koleksiyondan…Aynı resim ama ters basılınca, sağdakiler sola, soldakiler sağa geçmiş…bon point_0017-001fotoğraf 1 (9)

bon point_0011 bon point_0014bon point_0016-001

sj ceyhun 6 13

1976/1977/1978/1979 PALMARES’LERİNDEN:

Ragıp_0078Copy of WP_20151003_001Copy (2) of WP_20151003_002Copy (2) of WP_20151003_003Copy (2) of WP_20151003_006Copy (2) of WP_20151003_009Copy (2) of WP_20151003_010               Copy (2) of WP_20151003_011Erdem Akyol

 

 

 

Copy (3) of WP_20151003_002Copy (3) of WP_20151003_003Copy (3) of WP_20151003_006Copy (3) of WP_20151003_010Copy (3) of WP_20151003_011Copy (3) of WP_20151003_012Copy (5) of WP_20151003_003Copy of WP_20151003_002                     

Ayaktakiler (Soldan sağa) : Topaloğlu, Eresin, Kazgan, Kutsal, Ünalan, Yüceege.         Oturanlar (Soldan sağa) : Gezgin, Sözeri, Batur, Daldal.

 Copy of WP_20151003_006SepkenCopy of WP_20151003_009Copy of WP_20151003_010Copy of WP_20151003_011Copy of WP_20151003_012WP_20151003_001Ayaktakiler: Serdar Öcal, Dönmez, Özülkü, Keleş, Kanlı.Oturanlar: Günebakan, Emir, Darende.WP_20151003_002WP_20151003_003WP_20151003_006WP_20151003_007-001WP_20151003_008WP_20151003_009WP_20151003_011WP_20151003_012fotoğraf 3 (7)fotoğraf 2 (8)

sj ceyhun 91977 veya 78’ler…

7ème veya 8ème;

Kaan Taşman ve Murat Gezgin Frère George’un Boutique’inin önünde poz vermişler.

Boutique’de halen bir itiş kakış sürdüğüne göre, zil çalmış, Frère George Préau’nun içindeki gizemli kapıyı, el yapımı kocaman bir anahtarla açıp, yüzeyleri eskilikten parlamış, sektirmeye kalkınca en az iki adam boyu sıçrayan basket toplarını öğrencilere dağıtmış ve Boutique  tarafına geçerek, açma, peynirli pide, beze, Lion gofret ve Çamlıca gazozu dağıtımına başlamış.

Selim Boyana erken davranmış olmalı ki, arka planda yarım da olsa arkası dönük şekilde açma veya peynirli pideleri  götürdüğü anlaşılıyor.

O yıllarda ülke yine zor zamanlardan geçiyor, fakat Kaan’la Murat’ın  olaylara “fransız” oldukları her hallerinden belli, tıpkı arkalarında yer alan ince gövdeli ağacı koruyan fransız stili demir konstrüksiyon gibi:

bon point_0015

 

sj ceyhun 8

24

SİYAH BEYAZ YILLAR 17  28 29

5 3 4620sj ceyhun 5bon point_000526252321

bon point_00091915121127bon point_00061

 

0e2c9c63-6aaa-49f8-968c-bc9a138d61c0 7b713720-e1b8-4f47-99fa-04df7b79fddf 10c94aa4-2169-413a-b22f-e5f8b2579882 257b64c5-df87-48e4-bc2b-9b414ac9cf25 528aabd2-52d0-49d1-b00b-739ee658f1c8 639c076a-e193-45fd-b030-415a1a833c60 4249a292-92e2-4488-9a9d-9ead9504ca57 4249a292-92e2-4488-9a9d-9ead9504ca57-1 56253c87-3a62-4a96-9361-0a6d2f2cf112 82954e6e-84ec-478f-89c9-7fc100a1ecfb 88245f5f-619b-48f7-ae8a-4e2b2a127385 883669f8-a5be-4817-aa22-0dcddd3e148c ad1f6a2e-2011-42a4-a746-6420e431883e ad87d50b-8140-4029-888f-3b69ef6c09fe b21bc998-0f1d-4690-aa40-e1430608aca8 b51ffeaa-3d21-48cf-87f9-83ec66e6c3ac e5ec367c-43be-4983-adc8-581180874ef9 ec7ea0d1-6333-4136-a4a8-162d580d78fe f8388db2-8fcf-4e09-911b-c74066900a6c ff493de6-05d1-498a-a271-6300ae14d06dkocaborakocabora1kocabora2kocabora3kocabora4kocabora5

 

 

 

sj ceyhun 11bon point_0003444342

bon point_0002

Scan0006-002

Scan0013

ZAFER KABATEPE KOLEKSİYONU

11 ème A SJ EFEMERA KÜÇÜK SIZE-002 SJ EFEMERA KÜÇÜK SIZE

Yıl 1981… Veda yılımız.

Belli ki son maçlara çıkılacak ve son kozlar paylaşılacak.

Üzerlerinde zincirlerin sallandığı yeşil voleybol direklerine isabet eden sert şutların çıkarttığı şangırtıyı kulaklara kazımak isteyen bir avuç futbol sevdalısı, çizgi ustası Erol Altan’a bu afişleri hazırlatırlar…

11 A ekibi dinamik topçu havasını fotoğrafa yansıtabilmişken, 11 B’ler amca oğullarının düğününe halay çekmeye giden ekip görüntüsü vermiştir.

Sanki Erol da bu güç farkını hazırladığı afişlere yansıtmış, Dragons’u ne kadar NBA havasında  betimlemişse, Eagles’ı o kadar gariban işi tutmuştur.

Sonuç tahmin edildiği üzere 11 B yarı finalde eleniyor ve  11 A finale yükselerek  şampiyonluk maçını  bir 10 ème takımıyla oynuyor.

Hakem: Kerim Kazgan.

Maçın gerisini Emre Günebakan’dan dinleyelim: “Kerim faulleri sürekli olarak 11 ème’lerin lehine veriyor, 10ème ekibi ise sürekli itiraz ediyordu, sonunda Kerim dayanamayıp “oynayın lan, erkek oyunu bu futbol” deyince millet gülmeye başladı ve 11ème A  maçın sonunda galip gelerek 1981 Yılının şampiyonu olmuştu.

11 ème B SJ EFEMERA KÜÇÜK SIZE-001 SJ EFEMERA KÜÇÜK SIZE-003

kabatepe (16) kabatepe kabatepe (18) kabatepe (17) kabatepe (15) kabatepe (14) kabatepe (13)  kabatepe (7) kabatepe (6) kabatepe (5) kabatepe (4) kabatepe (3) kabatepe (2) kabatepe (1) Zafer kabatepe

 

AHMET SÖZERİ ALBÜMÜ 

fotoğraf 3fotoğraf 5 fotoğraf 1(1) fotoğraf 4 fotoğraf 3(1) fotoğraf 1 fotoğraf 2 fotoğraf 2(1)

 

KAAN TAŞMAN ALBÜMÜ 

kaan1 kaan2

kaan

REHA ŞEREMET KOLEKSİYONU VE GÜN IŞIĞINA ÇIKAN DİLLERE DESTAN BODRUM SEYAHATİ GÖRÜNTÜLERİ :

fotoğraf 5 (1)fotoğraf 3 (6)fotoğraf 4 (5) fotoğraf 4 (3) fotoğraf 5 (2)fotoğraf 4 (4) fotoğraf 3 (5)fotoğraf 2 (5) fotoğraf 1 (7)fotoğraf 1 (8)fotoğraf 2 (6)

1982 Abant gezisinden:fotoğraf 5 (3)fotoğraf 2 (4)fotoğraf (8) fotoğraf 3 (4)fotoğraf 2 (8) fotoğraf 3 (7)fotoğraf 1 (9)